TRABZON DELİKANLISI…
Herhangi bir demokratik talebin dahi kabaca bastırılıp, hiçlikle sonuçlandırıldığı bir ortamda, demokrasi arzusunun güçlü bir biçimde ifade edilmesini ve politikaya duyulan güvenin yeniden tesisini gerçekleştirdiği için, düşman ilan edilip… değil cisminin, isminin dahi yasaklandığı gözü pek bir Trabzon delikanlısı o.
Karadeniz’e has, arzulu, kararlı ve çözüm odaklı…
Hiç kuşkusuz arzu güçlü bir kavram, bir yandan bir eksikliği imlerken aynı anda o yoksunluk alanının, istençle gerçek arasındaki boşluğun doldurabileceği umudunu da içeriyor. Hem zaten demokrasinin bizzat kendisi, o yoksunluktan gücünü alan bir vaat, sürekli geleceğe ertelenen bir olanak değil midir?
Gelecekse bugünden öteye umutla bakma arzusunun simgesel karşılığı. Hedefler belirleyebilmemizi, belirsizlikten yepyeni seçenekler türetebilmemizi sağlıyor. İşte Ekrem İmamoğlu bu duyguyu tüm farklılıkları öteleyerek, yeniden topluma kazandırdığı için artık bir simge… Yitirilmiş demokrasi vaadinin, ortak geleceğin yeniden inşa olanağının, umudun simgesi.
Konumunun, kişiliğinin, üstlendiği İBB Başkanlığı görevinin ötesine geçen pek çok yüklemi var bu adın. Bitmiş sanılan gelecek arzusunun, ortak yaşam vaadinin, demokrasi içinde yeniden inşasını gerçekleştirmek adına yüreğini avucuna alıp, her tür ötekileştirmeden azade Anadolu’yu karış karış dolaşan umudun da adı Ekrem İmamoğlu.
O artık salt Cumhuriyet Halk Partisi’nden aday gösterilerek seçilmiş bir belediye başkanı değil. Bunun çok ötesine geçecek biçimde, pek çok farklı talebi eşdeğer kılarak bütün farklarına rağmen kendi adında içkinleştirebilen, daha şimdiden 15,5 milyon yurttaşın gönlünde geleceğin müstakbel Cumhurbaşkanı olarak yer edinen politik bir simge.
Ancak her geçilen eşiğin “yeni normal”e dönüştüğü ülkemizde 19 Mart 2025 unutulmayacak günlerden biri olarak hafızalara kazındı. PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan “Kurucu Önder – Kurucu İrade” olarak anılırken, Türkiye’nin mega kentinin Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu “Suç Örgütü Lideri” savıyla gözaltına alınıp, yandaş medya aracılığıyla masumiyet karinesi yok sayılarak tüm topluma kesin hükümlü sıfatıyla servis edildi.
O şimdi, Silivri zindanlarında “tecrit” derecesinde yalıtılmış, tıpkı toplumlarına umut olmuş tüm mücadele insanlarının ortak kaderini üç ayı aşkın bir süredir paylaşan bir tutsak… 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde uğradığı yenilgiyi içine sindiremeyen bir iktidarın hedefe taşıdığı ve “gizli tanık” ifadeleriyle diz çöktürülmek istenilen Ekrem İmamoğlu bu yalıtılmışlık ortamında, siyaseti ancak hakim karşısına çıkabildiği mahkemelerde yapabiliyor.
Tutsaklık sürecine ilişkin duygu ve düşüncelerini ifade eden Ekrem İmamoğlu 16.6.2025 tarihli SON savunmasında söyle sesleniyor;
“Ben yargılanmıyorum, direkt cezalandırılıyorum… Resmim yasak, görüntüm yasak, sosyal medyam yasak! Buradan söylüyorum; siz beni bu milletin gönlünden silemeyeceksiniz!..
-Ben burada niye bulunuyorum? Sizin huzurunuzda ben niye savunma yapıyorum acaba?
-Çünkü ben, 16 milyon İstanbullunun; bir kişinin malı, mülkü gibi davranıldığı bir ortamda üç kez kazanmış, devrim gibi secim kazanmış, milletin iradesinin geçerli olduğunu, o sandıkta bütün engellemelere rağmen seçim kazanmış bir kişi olduğum için buradayım. ’İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ iradesinin karşısında olduğum için buradayım. Tabii aynı zamanda 86 milyon insanın gönlüne girmiş, bir sonraki seçimde Cumhurbaşkanı adayı olarak onların karşısına çıkacağım için buradayım.
-Çünkü değil Türkiye, dünya tarihinde 15,5 milyon insanın (çocukların bile sevgisini ilettiği) ön seçimde oy kullandığı bir insan olduğum için buradayım. Silivri kampüsünde yargılanmış olmak elbette üzücüdür ama benim açımdan milletimin huzurunda konuşmanın ferahlığı vardır, bunun bilinmesini isterim…
-Ben kimim? Neden hedef tahtasına oturtuldum? Ben, Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum andan itibaren talana, ranta karşı olduğum için buradayım. Kreş, yurt açtığım için buradayım. İşsizlere iş bulduğum, Anne Kart çıkardığım, insanların yanında olduğum için buradayım… 40 TL’ye insanların yemek yemesine vesile olduğum için buradayım. İnsanları, çocukları, bebekleri eşitleyen, partizanlığı söküp atan, insanlara güzel bir gelecek sunmak adına imkanlarını seferber eden bir anlayışı sunduğum için ben buradayım. ’İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ aklının tezahürünün karşısında olduğum için ben buradayım.
Açıkçası Türkiye çok deneyimler yaşamıştır. Milletin istemediği şeylerin asla olmadığı topraklarda yaşıyoruz. O yüzden bu topraklarda bir avuç insanın istediği değil, milletin dediği olur. Bu manada şunu söylemek isterim; Bu duruşma çok daha doğru koşullarda olmalıydı. Ama ben buna başla bir açılım getirmek istiyorum. Düşünsenize, Ekrem gözaltına alınıyor. Beş gün gözaltında tutuluyor ve Silivri’ye gönderiliyor. Peki Ekrem kim?
Çocukluğundan beri yalınayak gezmiş, tarlada çalışmış, Cumhuriyet’ten faydalanmış, bu toprakların nimetini çok iyi bilen bir ahlakla büyümüş, ailesine mahcup olmamış, Trabzon’a, İstanbul’a mahcup olmamış bir insan… O yüzden çağrılsa gideceğimiz yere yüzlerce polisi dizmek… Bu nasıl bir gelenek? Bunu sürdürmek mümkün mü? Hangi insana bu yaşatılır? Kimseye yaşatılmaz bu.
O nedenle şüpheyle yapılan bu tür tavırların kime faydası var? Bu kararları kim veriyor? Ben bunun peşindeyim ve bunun peşini bırakmaktan vazgeçmeyeceğim… Ben bu topraklara adaleti getirmeyi kararlı biri olarak yola çıktım ve diyorum ki; Bana bu kötülüğü kim yapmış olursa olsun, onların da evlatlarını koruyacağım.”
Sayfam yettiğince sesine ses katmanın onuruyla…
Sevgiyle, dostlukla.