ZAMANIN RUHU!..
Her kırılma anında olduğu gibi, Ortadoğu da kartların yeniden karılıp sınırların değiştirildiği bir zaman dilimine denk düşürülen, Türkiye’nin imparatorluk geçmişiyle bağı ve saltanata itibarını iade etme çabası. Özellikle iktidarın neo Osmanlıcılık yaklaşımıyla yeniden gündeme taşındı.
Ecdada sahip çıkmak, dedelerimizin mezar taşlarını okumak gibi (masum) söylemlerle süslenip, özellikle Abdülhamit’e övgüler düzen mağduriyet kurgulu bu proje, aslında basitçe bir sistemler mukayesesinden öte, Kemalist toplum projesinin tersine çevrilmesini, Osmanlı’nın geri dönüşünü müjdeleyecek yeni bir toplum projesinin inşasından başka bir şey değildir.
Geçtiğimiz günlerde ABD Büyükelçisi ve aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın “Türkiye için en iyi sistem Osmanlı Millet Sistemidir” önermesinin, neredeyse birebir aynısının Erdoğan’ın konuşma metninde yer alıp “pişti” olmaları ziyadesiyle düşündürücü? Acaba diyorum, yıllardır “tek millet” vurgusuyla siyaset yapan bir anlayışın, şimdilerde çok milletli, çok kimlikli bir sistemin tarihi modelini bu denli içtenlikli sahiplenmesi, inançla mı, çıkarla mı, yoksa talimatla mı açıklanabilir?
Sarıklı-fesli-sakallı insan figürlerinin alan kazanımı, nargile kafe zincirlerinin yaygınlaşması, vakıflar ve dernekler aracılığıyla bir Sünni-İslam düşün dünyasının hedeflenmesi ve toplumsal hiçbir karşılığı olmayan sözüm ona kanaat önderlerinin öne çıkışı. Neo-Osmanlıcılığın sadece saltanata değil, bugünün dünyasıyla bağ kurması mümkün olmayan bir Osmanlı altın çağına yönelik özlemini gösteriyor.
Üst aklın kurguladığı; Üç etnisite (Kürt-Türk-Arap) ve tek inanç (Sünni İslam) temeline dayanan yeni Anayasa dizaynı ve “Türkiyelilik” hedefi toplumda nasıl bir karşılık bulur bakıp göreceğiz! Bir siyasi örgütlenme biçimi olarak imparatorluk ve yönetim biçimi olarak da saltanatın ne anlama geldiğini, nasıl bir toplumsal işlevi karşıladığını doğru anlamak için bu kavramları dünya tarihi içinde bir bağlama oturtmak gerekir. Ancak gelin görün ki, unutkanlıkla malül bu güruh, onca deneyimlemelerine karşın, halen “tarih geriye dönük işlemez” kuralını dahi bir türlü kabul etmek istemiyor.
Kuşkusuz ki tarihi bugünle ilişkilendirmenin farklı yolları olabilir, tarihsel analizin bugüne sağlayacağı sonsuz fayda olabilir, ama tüm bunlar geçmişi yeniden inşa edebileceğiniz, o dünya görüşünü ve yaşam biçimini canlandırabileceğiniz anlamına gelmez. Dahası, yaşanmışı silmek, öğrenilmişi unutmak çok da olanaklı değil.
Satılmış, yağmalanmış yetmemiş gibi birde işgal edilip teslim alınmış bir coğrafyada… ”Ya İstiklal ya ölüm” diyenlerce, kurtuluşun ardından inşa edilen bir modernleşme projesi olarak Cumhuriyet, olmaz denileni başararak toplumsal bir dönüşümü gerçekleştirdi. Bunu “90 yıllık reklam arası” olarak görmek, iktidar tarafından parlamentoya taşınmış bir meczubun “1923 kanlı bir darbedir” sözüne kayıtsız kalmak ve sonunda “Türkiyelilik” te karar kılmak! Zamanın ruhuna aykırı bir düşünce bozukluğundan öte, vatan hainliğine denk düşen bir davranış değil de nedir?
Toplumsal sözleşmeyi tehdit eden ama cumhuriyetin olanaklarından tıksırıncaya kadar yararlanan bu rövanşist anlayışın, tarihsel bilgiyi toplumu kapsayıcı biçimde kullanmak yerine, “biz” ve “onlar” cepheleri yaratıp toplumu ayrıştıran bu zihniyetinin toplum katında hiçbir karşılığı yoktur ve olamazda.
Bu bağlamda AKP döneminin ne siyaset anlayışından ne de kültürel hegemonyasından bir altın çağ çıkmaz. Özgürlüklerin bu denli baskılandığı, konserlerin yasaklandığı, sanatçıların hedef gösterildiği, düşün insanlarının ölüme terk edildiği bir ortamda ne özgürlük ne bilim ne de sanat gelişir.
Cumhuriyetin kazanımlarını korumak adına, her yerde ve her koşulda mücadele cumhuriyet yurttaşlarının boynunun borcudur.
Sevgiyle, dostlukla.
Not- Birlikte aydınlık bir Türkiye için; CHP Genel Başkanı Özgür Özel’le yarın Atatürk alanında buluşuyoruz dostlar.
19 Temmuz 2025 Cumartesi- sen yoksan bir eksiğiz.


AÇLAR
Ayak Oyunları…
TRABZONSPOR DİVAN KURULU ÇOK SERT ÇIKTI
ADD TRABZON ŞUBESİNDEN SERT TEPKİ
CHP TRABZON’DAN İMAMAĞLU İDDİANAMESİNE PROTESTO