**” Sessiz Isı, Sessiz Felaket”**
Son aylarda bu konularda pek çok yazı okuyorum, üzerinde yetkin olduğunu bildiğim dostlarımla tartışıyor, çeşitli bilgiler alıyorum.
Okuduklarımı ve bana aktarılanları da dilim döndüğünce anlatmaya, yazmaya çalışıyorum. Hele şu Meclis’ten geçirilen sözde “iklim yasası” sahtekarlığını halkın gözünde deşifre etmek, bizi yönetenlerin önce kendi ülkemize, sonra tüm dünyaya, yani insanlığa nasıl bir ihanet içinde olduklarını korkmadan anlatmak zorundayız.
Ya korkup susacağız ve çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini göz göre göre yok edeceğiz; ya da birileri, bir grup insan, bir halk, bu konuda kendini feda edecek.
İnsan olmak, komünist olmak, doğaya aşık olmak, devrimci olmak bunu gerektiriyor.
Uzun yazdığım söyleniyor bazen. Ama böyle bir konuyu ayrıntısına girmeden nasıl anlatabilirim? Canınız sıkılmadan okuyun, sadece okuyun ki felaketi görebilin.
Isı… Ama Görmediğimiz Bir Isı ; artık ısı. Bugün televizyonu açsanız, gazeteyi elinize alsanız, sosyal medyada gezinseniz hep aynı şey söyleniyor: “Karbondioksit arttı, dünya ısınıyor!” Doğru. Ama eksik.
Çünkü bu hikayede eksik anlatılan bir gerçek var: Artık ısı. Yani enerji üretirken ortaya çıkan, ama kullanılmayıp doğaya salıverilen devasa sıcaklık.
Bu ısı ne oluyor? Atmosfere, nehirlere, denizlere veriliyor. Baca gazı değil bu. Filtreyle tutulmaz. Suyu ısıtır, balığı öldürür, toprağı kurutur. Sessizce yakar.
Ve bu ısı; termik santrallerden, nükleer tesislerden, devasa veri merkezlerinden, sanayi bacalarından çıkıyor.
Çoğu zaman elektriğe dönüşmeden, faydasızca, düpedüz israfla doğaya salınıyor. Karbondioksitten farklı olarak, bu ısı anında etki yapıyor. Soğuk bir nehre sıcak su verdiniz mi, oradaki balık ölür. Oksijen biter. Canlı kalmaz.
Neden kullanılmıyor? Çünkü kar getirmiyor. İşte bu yüzden anlatmak kolay değil. Çünkü konu sadece teknik değil, politik.
Çünkü bu ısıyı kullanmak için yatırım gerekir.
Fabrikanın yanına boru döşemek, komşu mahalleyi bu ısıyla ısıtmak gerekir.
Ama patrona sorarsan, bu gereksiz masraftır. Çünkü bu işten para kazanamaz.
Peki ne yapıyorlar? Isıyı nehre veriyorlar, atmosfere üflüyorlar, denizi kaynatıyorlar. Yeter ki sisteme dokunulmasın. Yeter ki kar azalmasın.
O yüzden bu konu haber olmaz. Çünkü çözüm sistemi sorgulamayı gerektirir.
Sorulacak soru şudur: ” Bu kadar enerji kime lazım?”
Biz bu kadar üretimi, bu kadar tüketimi gerçekten ihtiyaç için mi yapıyoruz?
Bakın ne oluyor…
Fransa’da bir nükleer santral var. Adı Tricastin.
Rhone Nehri’nden her gün 90 milyon ton su çekiyor. Sonra o suyu ısıtıyor, 30 dereceyle geri veriyor.
Ne oluyor? Balıklar ölüyor. Su yosunları patlıyor. Nehirde yaşam sönüyor. Ve bu sadece bir santral.
Ülkemizde de yapılıyor bu. Akkuyu’da, Sinop’ta, termik santrallerde, organize sanayi bölgelerinde…
Bir santral demek, bir nehrin canını almak demek. Bir denizi kaynatmak demek.
Ama size “temiz enerji” diyorlar. Çünkü duman yok diye gözle görülmüyor. Ama ısı, görünmeyen bir dumandır. Ve her yere sızar.
Peki ne yapmalı?
Evet, teknik çözüm var. Bu ısı geri kazanılabilir. Evler ısıtılabilir. Seralar, okullar, hastaneler ısıtılabilir.
– Ama patron bunu istemez. Çünkü o zaman daha az enerji satar.
– Devlet istemez. Çünkü o zaman enerji ithalatı azalır, enerji tekelleri bozulur.
– Çevre bakanlığı istemez. Çünkü o zaman planlama yapması gerekir.
O zaman?
Biz isteyeceğiz.
Çünkü bu memleket bizim. Bu doğa bizim. Bu nehir bizim. Bu hava bizim.
Son Söz: Enerjiye değil, İnsanlığa yatırım yapın!
Kardeşim, Bugün artık ısıyı tartışmak, sadece çevreci olmak değildir. Bugün artık ısıyı tartışmak, sistemin adaletsizliğini görmek, kapitalizmin çürüklüğünü teşhir etmektir.
Isı havaya gidiyor, enerji patronlara gidiyor,
Olan bize, çocuklarımıza, kuruyan derelere, ölen balıklara oluyor.
Co2 neden mi öne çıkartılıyor? Çünkü onu paraya çevirecek förmülü buldu sermaye.
– Karbondioksit salımı için şirketlere karbon kredisi veriliyor; bu krediler borsalarda alınıp satılıyor, yani ticarete konu oluyor.
– Zengin ülkeler, fazla saldıkları CO2’yi, başka ülkelerden “karbon dengelemesi” alarak parayla aklamış gibi yapıyor.
– Karbon emisyonlarını azaltma vaadiyle kurulan “yeşil fonlar”, milyarlarca dolarlık yatırım ve finans sektörü rantı yaratıyor.
Şimdi karar senin: Ya sustukça bu yangını izlersin…
Ya da sesini yükseltip bu sistemi sorgularsın.
İklimi değil, sistemi değiştirecek olan biziz.
Hadi uyumayın artık. Tembelleşip yatmayın. Allah korur demeyin, o Allah sizi kendiniz koruyun diye akıl vermiş. O aklı kullanın. Kullanamazsan korumaz.
Hadi ayağa kalkın!


ŞALPAZARINDA KADINLAR YENİ BİR HİKAYE YAZIYOR
Ben Trabzonspor Formasına Aziz Yıldırım Yazmam
Kastamonu’dan Zonguldak’a…
Temizlikte Sessiz Tehlike: Birkaç Damlanın Bedeli Can Olmasın!
Beşikdüzü’nde Başkan Doğan’dan Ne İstediler