Türkiye Yeni Bir Enerji Jeopolitiğinin Eşiğinde
Dünyanın enerji ve teknoloji haritası yeniden çiziliyor. Bu haritada artık petrolün ya da doğalgazın değil, nadir toprak elementlerinin adı öne çıkıyor. Elektrikli araçlardan füze sistemlerine, cep telefonlarından rüzgâr türbinlerine kadar her teknolojik ürünün kalbinde yer alan bu elementler, geleceğin jeopolitik gücünü belirleyecek yeni bir “kaynak diplomasisi” dönemini başlattı.
Türkiye de bu sessiz savaşın tam ortasında. Eskişehir–Beylikova’da keşfedilen 694 milyon tonluk nadir toprak elementi rezervi, ülkeyi Çin, ABD ve Avustralya’nın ardından dünyanın sayılı üreticileri arasına sokabilecek ölçekte. Ancak mesele sadece maden çıkarmak değil; teknoloji zincirini kim kontrol edecek sorusudur artık asıl belirleyici.
İktidarın Zenginliği Yönetme Politikası
İktidar, Beylikova sahasındaki rezervi “yerli ve milli teknoloji devrimi” söylemiyle duyurdu. Ancak uzmanlara göre bu söylemin arkasında ciddi bir sanayi politikası hâlâ şekillenmiş değil. Çünkü nadir elementler sadece yer altından çıkarılarak değil, işlenerek, dönüştürülerek ve ileri teknolojiye entegre edilerek değer kazanır.
Bugün Türkiye, bu değer zincirinin en başında, yani hammadde sağlayıcısı konumunda kalma riskiyle karşı karşıya. Devletin stratejisi, madenin işletmesini ve rafinasyon sürecini hangi uluslararası ortaklıklar üzerinden yöneteceğine göre şekillenecek.
ABD’nin Gölgesi: Jeostratejik Hesaplar
ABD’nin bu alandaki politikaları ise oldukça net: Çin’in dünya üzerindeki nadir element hâkimiyetini kırmak. Bu nedenle Washington yönetimi, Türkiye gibi jeostratejik ortakların bu alanda devreye girmesini istiyor. Ancak ABD’nin ilgisi yalnızca dostluk değil, tedarik güvenliği kaygısından doğuyor.
ABD, Türkiye’nin rezervlerini küresel tedarik zincirine “bağımlı ama üretken” bir halkaya dönüştürmeyi hedefliyor. Bu, Türkiye açısından bir fırsat kadar, stratejik bağımlılık tehlikesi de barındırıyor.
Yeni Soğuk Savaş: Kaynak Üzerinden Güç Mücadelesi
Bugün nadir elementler, sadece sanayi hammaddesi değil; uluslararası güç dengelerinin belirleyicisi haline geldi. Çin, bu alandaki üretimin %70’ini elinde tutarken, ABD ve Avrupa “tedarik çeşitlendirme” adı altında Türkiye, Afrika ve Güney Amerika’da yoğun bir diplomasi yürütüyor.
Türkiye’nin bu denklemde “sadece tedarikçi” değil, “teknoloji ortağı” konumuna geçebilmesi; AR-GE yatırımları, yerli işleme tesisleri ve bağımsız stratejik vizyon geliştirmesine bağlı.
Sonuç: Madenin Kaderi, Ülkenin Kaderidir
Beylikova’daki rezerv, yalnızca bir maden yatağı değil; Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığı ve teknolojik geleceği açısından da bir dönüm noktası.
Eğer bu zenginlik, dış politik dengelerin gölgesinde “ihraç edilen hammaddeye” dönüşürse, tarih bir kez daha tekerrür eder.
Ama Türkiye, bu elementleri işleyen, teknolojisini üreten ve küresel pazarda söz sahibi bir aktör olursa, o zaman gerçekten “milli bir enerji devriminden” söz edilebilir.
Nadir elementler, görünmez ama belirleyici bir güçtür. Ve bu gücü kim akıllıca kullanırsa, geleceğin düny
asında onun sesi daha gür çıkar.


Trabzon Madene Teslim Edilemez Süleyman Hacıbektaşoğlu yazdı
Ayrıcalıklı Memur, İmamlar…
BAŞKAN ULUDÜZ’ÜN ÖĞRETMENLER GÜNÜ MESAJI
BİR İLÇENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI; Abdülvahap ULUDÜZ yazdı
TÜRSAB Doğu Karadeniz Bölge Başkanı Mehmet Ali Tuna;