UÇLAR ARASINDA!..
Her ikili karşıtlık içinde keskin bir ayrım çizgisi barındırır. Ortası yoktur. En bilindik zıtlık ise… Ak ile kara, açık ile kapalı, sağ le sol gibi birbirini dışlayan karşıtlıktır. Tıpkı feodal kafanın “ya benimsin, ya da toprağın” seslenişinde olduğu gibi, sizi umarsızca uçlara sürükler!..
Öyle bir bölünmüşlüktür ki bu, sizi ya birine ya da diğerine dahil olmak zorunda bırakır. Artık iki uçtur elde kalan. Bu uçlar arasındaki sınır katıdır, birinden diğerine geçiş olanaksızdır. Her kutup kendine özdeştir. Öyle olduğu sürece de katılaşır, donuklaşır, mutlaklaşır. Böyle kendine özdeş iki karşıt arasında asla ilişki gerçekleştiremezsiniz.
Her geçişkenlik olasılığı, kutupların varoluşuna tehdit olarak algılanır. Birinden diğerine kayışlar, kutuplar arasında yer değiştirmeler bu uç kategorileri bütünüyle bozguna uğratır. Dağıtır. O nedenle karşıtlıklar için belirsizlikler, kararsızlıklar yıkıcıdır. Her belirsizlik, bölen, ayıran sınırın bulanıklaşmasına neden olacaktır. Sonuç ise mutlaklık talep eden kutupların kararsızlaşması, uçların belirliliklerini yitirmesidir.
Türkiye’de uzun zamandır kutuplaştırıcı bir politik dile ve politikanın bütün etik değerlerini yerle bir eden orantısız bir rekabete tanıklık ediyoruz. Tehditler, hakaretler, iftiralar, yalanlar, insanın havsalasının almadığı her türden entrika… bu rekabetin ayrılmaz unsuru oldular. Muhalefet cephesinin ısrarlı “erken seçim” talepleri, görüldüğü kadarıyla iktidarın Anayasa takıntısını yeniden depreştirmiş olacak ki, iktidar sözcüleri anayasa değişikliği önerilerini alel acele ısıtıp tekrar kamuoyunun gündemine taşıma hazırlıklarına giriştiler.
Taraflar arasındaki en keskin karşıtlığın bir ifadesi olan ve 12 Eylülden günümüze içinde değişmeyen madde bırakılmayan anayasadan, bu kez hedeflenenin neler olduğu artık sağır sultanın bile malumudur! Oysa çağdaş anlamıyla anayasalar, insan haklarını güvence altına almak üzere, siyasi iktidarı sınırlandırmak için yapılır. Siyasal iktidarın, hukuk devleti anlayışı ile çerçevelenmiş sınırlı yapısını içine sindirmeden, çağdaş anlamda demokrat olmak mümkün değildir.
İktidarın anayasa değişikliği ısrarını bu perspektiften değerlendirdiğimizde; AKP’nin anayasa değişikliği talebi, bırakın en küçük bir sınırlandırmayı, tam tersine yargı organını siyasal iktidarın etkisine açık bir konuma getirmeyi öngörmektedir. Değişiklikleri “Avrupa’nın çağdaş ve demokratik değerlerini” ölçüt aldığı iddiası ise bu değerleri somutlaştıran AİHM raporlarıyla derin bir çelişki içindedir. Anayasa Mahkemesine ilişkin yapılan son değişiklikler ise, Cumhurbaşkanının belirleyici rolü daha da güçlendirilmek suretiyle 12 Eylül çizgisinin AKP’ye uyarlanmasını sağlamaktadır.
Sürece bir bütün olarak bakıldığında; yargı ile ilgili düzenlemeler, iktidar partisinin “kendisi için anayasa” yaptığı izlenimini güçlendirirken, diğer yandan anayasanın değişmezlik kapsamına aldığı “hukuk devleti ilkesinin ihlali” sorununu gündeme taşımaktadır.
Yaşananlar, bir iktidar kavgasından öte, bir rejim sorununun ilanen tebliği niteliğindedir. 23 yıldır adım adım inşa edilen tek adam rejimi, kamusal alanı daraltarak demokratik hakları gasp ederek, demokratik kitle örgütlerini etkisizleştirmeye, bilimin ve çağdaş düşüncenin sesini kısmaya çalışıyor. Özetle bu süreç, cumhuriyetin kuruluş dönemindeki Kemalist devlet yapısının bağımsızlıkçı unsurlarının da ortadan kaldırılmasını hedefleyen tam bir karşı devrimdir.
Uzun zamandır insanımızı kutuplaştıran… Ötekileştirip düşman hukuku uygulamalarına muhatap kılan girişimlerin, toplum tarafından bir an önce sorgulanması, ülkenin geleceği ve tüm haklarımız için ortak bir irade geliştirip yaşama sokulması, demokrasi güçlerinin tarihsel sorumluluğu olduğu gibi, aynı zamanda boynunun da borcudur diye düşünüyorum.
Sevgiyle, dostlukla…


Trabzon Madene Teslim Edilemez Süleyman Hacıbektaşoğlu yazdı
Ayrıcalıklı Memur, İmamlar…
BAŞKAN ULUDÜZ’ÜN ÖĞRETMENLER GÜNÜ MESAJI
BİR İLÇENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI; Abdülvahap ULUDÜZ yazdı
TÜRSAB Doğu Karadeniz Bölge Başkanı Mehmet Ali Tuna;