REKLAM ALANI

(160x600px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
61medya Logo
Oto Koku
Trabzon Oto Koku

Ferah ve kaliteli oto kokular

İncele
Katalog
Ürün Kataloğu

Geniş ürün yelpazesi

İncele
A5 Broşür
A5 Çift Yönlü Broşür

Şık ve kaliteli broşürler

İncele
Islak Mendil
Trabzon Islak Mendil

Markanızı her yerde hatırlatın

İncele
Trabzon Magnet
Trabzon Magnet

Kaliteli ve şık magnetler

İncele
Drone Fotoğraf
Trabzon Drone Fotoğraf

Profesyonel drone çekim hizmetleri

İncele
Logo Tasarım
Trabzon Logo Tasarım

Markanıza özel modern logo tasarımı

İncele
Reklam Filmi
Trabzon Reklam Filmi

Profesyonel reklam filmi çekimi

İncele

ABB 61 – Anadolu Basın Birliği Trabzon

Bu İddianame Kime Yazıldı? Süleyman Hacıbektaşoğlu yazdı

Bu İddianame Kime Yazıldı? Süleyman Hacıbektaşoğlu yazdı
Süleyman HACIBEKTAŞOĞLU( suleyman@abb61.com )
18 Kasım 2025 - 9:57

**”Bu İddianame Kime Yazıldı?”**

‘3.900 sayfalık iddianame, hukuku değil siyaseti hedef alıyor. Amaç bir suçu aydınlatmak değil, İstanbul’u yeniden ele geçirmek. Yargının mühürleri artık adalet adına değil, iktidar planlarının dip notu olarak basılıyor.’

Mevsimler değişirken ülkede hiçbir şey değişmiyor. Yargı bağımsızlığı, bir zamanlar bir ülkede en azından dilimizde süslü cümleydi, şimdi iktidarın ajandasındaki bir klasör. Üstünde kalın harflerle şu yazıyor : “İstanbul’u nasıl geri alırız?”

Ve o klasörden son günlerde devasa bir kağıt yığını çıktı: 3.900 sayfalık İmamoğlu iddianamesi.

Kağıtları tek tek çevirmene gerek yok. Sayfa sayısının çokluğu, delilin çokluğuna değil; siyasi öfkenin hacmine işaret ediyor. Rakam şişkin, amaç net: İstanbul’u tekrar perde arkasından yönetmek isteyenlerin mühendislik faaliyeti.

Bunu o kadar güzel yapıyorlar ki gece gündüz tüm televizyonlarda her işi bilen kadrolu yorumcular hakim, savcı olmuşlar yüzlerce yıllık cezalar dağıtıyorlar.

İddianame değil, siyasal anlatı var ortada dostlar. Bir “hikaye” kurulmuş. Gerçekliği olsa bile bütün gerçekliğini kaybeden bir hikaye.

Dosyanın içeriğine baktığında, basına yansıyan kadarıyla, klasik bir ceza metni görmüyorsun. Bir roman denemesi gibi başlangıç yapıyor:

* 2014 Beylikdüzü…

* 2019 İstanbul seçimleri…

* 2023 CHP içi mücadele…

* 2024 sonrası güç dengeleri…

Savcıya göre tüm bu yıllar tek bir “suç örgütü planıymış”. Sanki İstanbul seçimlerini 16 milyon insan değil de “örgüt kolları” kazanmış!

Bir kentin kaderini tayin eden milyonları yok sayıp, sonucu bir masanın üzerinde alınan kararlara bağlayan bu akıl, aslında halk iradesiyle ayrı düşmenin tezahürü. Bu, hukukun değil kibirli bir üst aklın dili.

Şimdi sormamız gereken soru şu: Suç mu arıyoruz, siyasi rakip mi?

407 sanık…
143 eylem…
İhaleden kişisel veriye, ormandan maden kanununa kadar uzanan suç listeleri…
Ve gölge gibi büyüyen bir rakam: 160 milyar TL kamu zararı.

Kâğıt üzerinde büyük gözüküyor ama bir savcı bilir ki: Bu kadar geniş alana yayılan suç kataloğu, gerçek şüpheyi değil; gerçek hedefi ele verir.

Hedef belli: Bir siyasi figürü, bir muhalif odağı, bir seçilmiş belediye başkanını hukuken değil, siyasi mühendislikle itibarsızlaştırmak.

Bu iddianamenin niyeti, suçu ispatlamak değil; seçmeni ikna etmek. Yani tam olarak yargının yapmaması gereken şey.

“İstanbul’un kontrolü kaybedildi, geri alınmalı” zihniyetinden başka bir şey değil bu.

Bu metni okurken duyduğun şey, hukukun soğuk dili değil; iktidarın iç çekişi.
Bir cümle yetiyor:
“İstanbul elden gidiyor.”

Kaybedilen yer sadece büyükşehir belediyesi değil, rant akışının merkezi. Metro inşaatından arsa ihalesine, kültür projesinden sosyal yardıma kadar her alan iktidarın on yıl boyunca kurduğu düzenin ekseniydi. 2019’da bu düzen çöktü.

Şimdi 3.900 sayfalık iddianameyle o eksen yeniden kurulmak isteniyor. Bütün amaç bu.

Bu nedenle suçlamalar hukuki değil, ideolojik.
Bu nedenle deliller değil, siyasi kompozisyonlar öne çıkıyor. Yurttaşta bu iddianameyi bu şekilde anlıyor.
Bu nedenle iddianame bir “hukuk metni” değil, bir “siyasi senaryo”.

Biz biliriz ki yargı siyasallaşınca, demokrasi daralır.
Bugün İmamoğlu’na yazılan iddianame, yarın başka bir belediye başkanına, bir sendikacıya, bir
gazeteciye yazılabilir.Siyasetin yargıda karşılık bulması bir kez başladı mı, geri döndürmek kolay değildir.

Bu ülkede yaşadık:

* Gezi davası…

* HDP kapatma süreci…

* Selahattin Demirtaş’ın AİHM kararına rağmen tutulması…

* İBB’ye “terör iltisakı” iddiaları…

* Sendika öncüsü işçiler için yazılan “örgüt” kurguları…
* Can Atalay ‘ın içerde tutulması

Yargı, iktidarın sopası haline geldiğinde demokrasi yalnızca yaralanmaz; işlevsizleşir.
Bugün iddianamenin kalınlığı, hukukun gücünü değil, hukukun çürümesini gösteriyor.

Şimdi şu soruyu soralım dostlar,

3.900 sayfalık iddianame mi güçlü,
yoksa İstanbul’da sandığa yürüyen milyonlar mı?

Tarih hep aynı cevabı verdi: Kağıt, halk iradesini yenmedi. Hukukun siyasallaşması, halkın adalet duygusuna çarptığında dağıldı. Meşruiyet, mürekkebin değil, halkın elindeydi.

Bu iddianame de aynı kaderden kaçamayacak.

Son sözümüz olsun : Hayatı durdurmadan adalet gelmez

Bugün Türkiye’de demokrasi sadece anayasal bir kavram değil; bir mücadele gereği.

İktidar yargıyı siyasete göre dizayn ediyorsa, buna karşı durmanın yolu da sokaktan, dayanışmadan, İşçi sınıfının ve halkın örgütlü gücünden geçer.
Hayatı durdurmadan bu ülkenin kaderi değişmez.

İmamoğlu iddianamesi, bir kişinin değil, tüm ülkenin önüne konmuş bir uyarı levhasıdır:

“Yargı çöküyorsa, toplumun da direnme zorunluluğu doğar.”

Biz bu zorunluluğu biliyoruz.Ve teslim olmayacağız.

Bu yüzden Birleşik bir mücadeleyi, Birleşik bir emek mücadelesini muhakkak örgütlemeliyiz. Bu söylemin altını somut bir şekilde doldurmalıyız. Yıllardır söylüyoruz ama bir arpa boyu yol alamadık.

Kartvizit

Kartvizit Baskı

Markanız için modern ve profesyonel kartvizit tasarımları.

Hemen Sipariş Ver

Copyright © 2025 | Tüm Hakları Saklıdır.

© 61medya.com.tr