**”Trabzon Madene Teslim Edilemez”**
“Trabzon’un vadileri, ormanları ve köyleri şirket ruhsatlarıyla kuşatılıyor. Mega-maden projeleri kenti bir talan haritasına çevirirken, halkın yaşam alanları geri dönüşü olmayan bir yıkımla karşı karşıya. Yaşamı savunmanın yolu birleşik mücadeleden geçiyor.”
Bir kaç gün önce Polen ekolojiden bir arkadaşla sohbet ettik. Bütün ülkenin neredeyse tamamının sömürge tipi madenciliğe açıldığını ve maden ruhsatlarının ihale aşamalarına geldiğini önemli bir kusmının da ihalesinin yapıldığını belgelerle önüme koydu.
Bu belgeler gizli belgeler değil bakanlığın sayfasında gayet açık bir şekilde yayınlanmış belgeler. Özellikle Karadeniz bölgesi neredeyse tümüyle maden sahası ilan edilmiş. Bu bizim için ve gelecek kuşaklar için bir felaketin habercisi.
Sports da belirttiğim gibi bu saldırıyı püskürtmenin yolu Birleşik bir mücadeleden geçiyor. Yani hareket edenlerin eylemlerini ortaklaştırdığı ve genelde yaydığı eş zamanlı eylemlilik sürecinden.
Bölgede pek çok ekoloji ve yaşam alanı mücadelesi veren platform, dernek ve başka örgütlenmeler var. Bunların her birinin oluşturduğu geçmişe dönük bir hafıza var. Dekap ( Dereleri Kardeşliği Platformu) bunlardan biri ve en önemli bir geçmişe sahip olanı.
Bu yapılanmalar, belirleyecekleri ortak ilkeler ile bir çalışma programı çıkarıp eylemlerini ortaklaştırmak ve güçlü bir hat örmek zorundalar.
Bunu söyledikten sonra gelelim konuya.Kapitalizmin birikim zorunluluğu ile doğanın kendini yenileme kapasitesi arasındaki o ölümcül çelişki bugün en sert biçimde Karadeniz’in kıyılarında ve vadilerinde açığa çıkıyor.
Bu çelişki, yalnızca iklimi değil; köyü, dereleri, yaylaları, kültürü ve yerel ekonomiyi de içinden çökertiyor.
Ve bugün bu çöküşün en görünür laboratuvarlarından birinin Trabzon olduğunu görüyoruz.
MAPEG, 2023 yılı başından bugüne Trabzon’da 10 ayrı maden ruhsat sahasını ihaleye çıkardı.
Bunların 5’i satıldı; üstelik 16 farklı maden şirketine.
Sayıların dili soğuktur ama anlattığı şey sıcaktır, yakıcıdır:
İhaleye açılan toplam alan: 11.252 hektar
(15.759 futbol sahası büyüklüğünde)
Satılan toplam alan: 3.213 hektar
(4.500 futbol sahası büyüklüğünde)
Satılan ihalelerin 2’si mega-maden:
(Her biri 1000 hektarın üzerinde devasa alanlar)
Bu tablo, bir kentin adım adım nasıl gözden çıkarıldığını açıkça ortaya koyuyor.
Araklı’da Gümüşhane sınırındaki 1998 hektarlık mega-maden ruhsatı, Erikli ve Bahçecik köylerini bütünüyle kapsıyor.
Üstelik bu devasa alan 10 farklı şirkete satılmış durumda. Ormanlık alanlar, tarım arazileri, Karadere’nin kolları ruhsat bloklarının içinde.
Sürmene’de ise 1022 hektarlık başka bir mega-maden sahası Azure ve DDK Madencilik tarafından satın alındı.
Bu ruhsatın içinde yalnızca orman değil, Ormanseven Köyü, Delikli Kilise, Dirlik Camii gibi tarihi yapılar da bulunuyor.
Bir maden ruhsatı yalnızca doğayı değil; hafızayı, kültürü, yaşam tarzını ve kırsal sosyolojiyi de deliyor.
Bugün Trabzon’da 16 maden projesi ÇED sürecinde.
Projelerin çoğu kırma-eleme tesisleri, bazalt–andezit ocakları ve metalik madenler.
Yani Trabzon; dağı taşınan, dere yatağı parçalanan, ormanı kesilen bir üretim coğrafyasına çevrilmiş durumda.
Koza Altın’ın Araklı ve Maçka’daki altın projelerinin halk tepkisiyle iptal edilmesi ise önemli bir gerçeğin altını çiziyor:
Bu kent mücadele ettiğinde sonuç alıyor.
Karadeniz’in “yedek sömürü havzası”na çevrilmesi tesadüf değildir
Karadeniz, özellikle son yıllarda sermaye için “yedek birikim alanı” olarak belirlenmiştir.
Enerji krizi, metal ihtiyacı ve şirketlerin yeni kâr alanları yaratma isteği, bölgeyi açık bir maden galerisine dönüştürüyor.
Ancak bu dönüşümün maliyeti sadece ekolojik değildir:
* Su kaynakları azalıyor,
* Köy ekonomileri çöküyor,
* Tarım ve hayvancılık bitiyor,
* Tarihi ve kültürel miras yok oluyor,
* Yoksulluk ve göç artıyor.
Kısacası madencilik politikaları, sermayeye kazanç; halka ise yoksulluk ve yıkım getiriyor.
Suya, toprağa, ormana sahip çıkmak sınıf mücadelesidir
Aşırı su tüketen madenler vadileri kurutuyor.
ÇED süreçleri kâğıt üzerinde birer formaliteye dönüşüyor.
Yöre halkı ise nefes aldığı coğrafyayı kaybetme riskiyle karşı karşıya.
Bu yüzden ekolojik mücadele, salt doğayı koruma meselesi değil; emek, yaşam, üretim ve gelecek mücadelesidir.
Sermayenin çıkarı için toprağını, suyunu, kültürünü kaybetmek istemeyen herkesin ortak meselesidir.
Bugünkü tablo bize şunu net biçimde gösteriyor:
Kapitalist madencilik yeşil dönüşümle, teknik iyileştirmeyle, sürdürülebilirlik paketleriyle düzeltilemez.Sorun teknik değil, sisteme içkindir.
Bu nedenle çözüm;
* mega-madenciliğin yasaklanmasında,
* suyun ve toprağın toplumsal denetiminde,
* yerel direnişlerin birleşik bir halk hareketine dönüşmesinde,
doğayı bir meta değil, ortak yaşam alanı olarak gören ekososyalist bir yaklaşımda yatıyor.İ
Karadeniz’in dağlarını ruhsat bloklarına bölmek kolaydır.
Ama bu halkın hafızasını, kültürünü ve toprağa olan bağını hiçbir ruhsat kesemez.
Trabzon’un geleceği altının, bakırın, maden şirketlerinin bilanço tablolarında değil;
derelerinden akan suda, köylerinin direncinde, halkının iradesinde yatıyor.
Bu topraklar altı üstü maden değil;
altı üstü yaşamdır.
Ve yaşamı savunmak için bugün, her zamankinden yüksek sesle sesleniyoruz:
Haydi mücadeleye!


Ayrıcalıklı Memur, İmamlar…
BAŞKAN ULUDÜZ’ÜN ÖĞRETMENLER GÜNÜ MESAJI
SORUMLULARA DOKUNMAK ŞART!..Hayriye Nurcan Yazıcı yazdı
TÜRSAB Doğu Karadeniz Bölge Başkanı Mehmet Ali Tuna;
Bu İddianame Kime Yazıldı? Süleyman Hacıbektaşoğlu yazdı