RED VİRGİN ( LA VİRGEN ROJA)
(Sinema filmi)
**”İlericiliğin Karanlık Aynası”**
Gece yaklaşık 2 saatimi aldı. 1930 İspanya’sında geçen gerçek bir hikayeden uyarlanan bir sinema filmi. Uykusuzluğuma değdi. Bir annenin kendi elleriyle yaratmaya çalıştığı özgür, donanımlı, duygulardan arındırılmış bir kadın yaratma çabası ve sonunda kendi yarattığı heykeli kendi elleriyle yok etmesini anlatan gerçek bir hikaye.
Bu filmi bir tavsiye üzerine izledim; iyi ki de öyle olmuş. Red Virgin, izleyeni rahat ettirmeyen, alkış beklemeyen, ideolojinin vitriniyle değil arka odasıyla ilgilenen bir film. Hızlı söyleyeyim, Kolay bir seyir değil ama gerekli bir seyir.
Film, 1930’ların İspanyası’nda geçen gerçek bir hikayeyi anlatıyor. Cumhuriyetin eşiğinde, iç savaşın gölgesinde. Hildegart Rodríguez, annesi Aurora Rodríguez tarafından bilinçli olarak dünyaya getirilen bir “proje çocuk”. Amaç net: Toplumu dönüştürecek kusursuz bir devrimci yaratmak.
Hildegart genç yaşta sosyalist çevrelerde parlıyor; PSOE ( İspanya Sosyalist Partisi) ile temasları var, feminist ve cinsel özgürlük savunucusu olarak Avrupa solunun dikkatini çekiyor.
Buraya kadar her şey “ilerici” görünüyor. Film tam bu noktada frene basıyor ve soruyor
Bir çocuğun hayatı, bir ideolojinin deneme alanı olabilir mi?
İspanya İkinci Cumhuriyeti’nin çalkantılı yılları. Reformlar, umut, hız; ama aynı zamanda sabırsızlık ve sertlik. Film, dönemi romantize etmiyor. Solun yükselişini anlatırken, aydın despotizmini de ifşa ediyor. “Halk için ama halksız” siyaset; özgürlük vaadiyle kurulan disiplin. Cumhuriyetin ışığı var, evet; ama o ışık bazı odalarda fazla yakıcı.
“Kızıl Bakire” metaforu tam yerinde.
Kızıl: Devrim, ilerleme, kurtuluş.
Bakire: Bastırılmış beden, kontrol edilen arzu, askıya alınmış birey.
Film, sağcı bir anti-komünizm yapmıyor. Aksine, solun içindeki otoriter damarla yüzleşmesini istiyor. İdeallerin kutsallaştığı yerde, insanın araçsallaşmasını gösteriyor. Anne figürü üzerinden kurulan iktidar, devlet olmadan da tahakkümün mümkün olduğunu kanıtlıyor. Özgürlük, zorla öğretilmez; devrim, insanı ezerek yapılmaz.
Dramını bağırarak kurmuyor. Kamera mesafeli; oyunculuklar kontrollü. Bu mesafe, anlatılanın ağırlığını daha da artırıyor. Seyirciye “ne düşüneceğini” söylemiyor; düşünmeye zorluyor. Film bittiğinde kalan şey gözyaşı değil, soru.
Neden izlenmeli?
Çünkü bu film sadece geçmişi anlatmıyor. Bugünü de dürtüyor. Her dönemin “en doğrusunu ben bilirim” diyen ilericilerine bir ayna tutuyor. Kadın özgürlüğünü savunurken kadını, çocuk haklarını savunurken çocuğu yok sayan her akla karşı sessiz ama sert bir itiraz.
Film internet ortamında bulunabiliyor. Arayıp bulun, izleyin. Kolay bir akşam filmi değil; ama iyi sinema, zaten kolay olmak zorunda değil.
Son cümleyi düz kurayım:
Red Virgin, ideolojinin insanla imtihanını anlatan, rahatsız ederek öğreten bir film. İzleyin; sonra da konuşalım.
Bana tavsiye edildi, bende izleyin diyorum. Çok film sever biri de değilim bu arada.


NEFES KESEN MÜCADELE Ayhan Pala yazdı
Beşiktaş Maçı Analizi Sedat Olca yazdı
TRABZONSPOR BU DEFA FRENE BASTI
Beşikdüzü’nde Başkan Doğan’dan Ne İstediler
37 Yıllık Şalpazarı İlçesine İlk Defa Gelen Trabzonspor Başkanı Ertuğrul Doğan Coşkuyla Karşılandı
YEREL YÖNETİMLERDE KIRSAL ERİŞİLEBİLİRLİK SORUNU Doç. Mehmet Yıldızlar yazdı
AKYAZI’DA BÜYÜK HAYALLER ; Abdülvahap Uludüz yazdı